![]() | ||||||||||
| ||||||||||
| ||||||||||
DUA SANA![]() CAMİYE GELİN![]() TÜRKİYE "BİZ" GELİYORUZ![]()
MUHSİN BAŞKAN![]() Alperen![]() EĞİTİM HABERİNSAN VE HAYATSAĞLIK DÜNYASIEN ÇOK OKUNANLARHABER ARA%100 OSMANLISIGARA İÇME![]() HUZURLU YAŞAMTESETTÜR![]() SEVGİLİ EN SEVGİLİ![]() Mühür |
![]() Kadın cinayetlerini tepe tepe kullanmak
İroni şurada ki evlilik bağını "kocamdır, sever de döver de " klişesiyle algılayan kadınlar da bu kanlı resmi kurban olarak ucundan kıyısından üstlenmiş oluyorlar, çocuk yetiştirirken I-Geçen haftanın tartışması, bıçaklanan gövdesi çok satan gazetede teşhir edilen talihsiz kadının acı sonu bize neleri düşündürtmeli? Tabii “hangi acı son?”diye bir soru geliyor akla önce, gazetede yayınlanan fotoğrafı düşünürken. Bu yayın karşısında dehşete düşenler tarafından dile getirilen en çarpıcı açıklamalardan biri, maktulün yakınlarının gazeteyi ellerine aldığında neler hissedebileceğinin hiç hesaba katılmaması oldu. Daha önemlisi, merhume acaba neler düşünürdü, onca savunmasızken bedeninin teşhiri karşısında. İyiliğini düşündüğünüz bir kadına bunu yapamazsınız, kendi annenize ve kızkardeşinize, eşinize, aslında sevdiğiniz saydığınız herhangi bir insanı amacı ne olursa olsun bu şekilde teşhir etmek istemesiniz. Ortada kalmış, devletin sahip çıkamadığı kadın, kocası tarafından öldürüldükten sonra bir kez de bedeninin kanlı teşhiriyle sözde kamu yararını gözeten maço gazete piyasasında katledildi. Bin türlü laf canbazlığından geriye kalan söz, dehşetin sergilenmesi yoluyla vicdanlarımızın uyanmasının sağlanacağı iddiası. Duyuların şok etkisi yaratacak şekilde uyarılması girişiminin sonucunda daha yürekli, vicdanlı, insaflı ve merhametli olacağımızın bir garantisi yok oysa. Tersine, göz ve duyu alışması diye bir şey var, ilk göz kamaşmasının, tüyleri diken diken eden şok etkisinin ardından gelen bir duyarsızlaşma, umursuzlaşma süreci... Desmond Morris’in Hayvanat Bahçesi, müşteri (ya da işte, gazete okuyucusu) üzerinde aşırı uyarı sağlama yollarını tartışan en popüler kitaplardan biri. Morris çözümlemelerini özellikle moda sektörü alanına yoğunlaştırırken modacıların “normal üstü uyarı ilkesi” ile tüketicinin dikkatini sürekli ayakta tutmasına dönük taktiklerini irdeliyordu bu kitabında. II- Alabildiğine ortalıkta görünen her zaman hikayenin kahramanı, doğrudan temsilin öznesi sayılmıyor üstelik; bunu en iyi sanatçılar bilir. Doğrudan gösterimin ilk ve yüzeysel etkilerine, kolay ve ucuz yollarla güvenme tekniğinin adı pornografi, malzemesi ne olursa olsun. Bu konuda birkaç hafta önce bir yazı yazmıştım Dünya Bülteni’ne, “Katlanılmaz Görüntü Üzerine” başlığıyla. “Sefaletin, açlığın, şiddetin doğrudan görüntüsü vicdani melekelerimizi kanırtarak harekete geçirtirken uzun vadede duyarlığımızı silikleştiren bir etkiye mi sahip oluyor?” Yazı Jacques Ranciere’in “Katlanılmaz Görüntü” başlığını taşıyan makalesi üzerinden bu soruya cevap arıyordu. Yenilerde Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da” üzerine yazışırken Şerif Eskin de benzeri bir tespiti dile getirdi: “Film görünürde bir grup erkeğin hikayesi gibi duruyor. Doktor, savcı ve komiser başrollerde. Ama anlatı ilerledikçe aslında bu hikayenin asıl kahramanlarının kadın(lar) olduğu ortaya çıkıyor. Doktor da savcı da komiser de bilinçaltlarındaki bir sendromu taşıyorlar beraberlerinde. Üçünün de problemleri eşleriyle. Filmin ve hikayenin geneline baktığınızda aslında üst metinde asıl kahraman olarak "kadın"ı görüyorsunuz. Öne çıkan da alabildiğine eril kimlikleriyle ortada görünen -buna bir de devlet otoritesini temsili ekleyin-- farklı kimliklerin aslında düşünen taşınan bir insan yönüyle temayüz eden "kadın" kimliği karşısındaki eziklikleri... Çaresizlikleri…” İlginç olan şu ki filmde ne doktorun ne komiserin ne de savcının karısı gösteriliyor. Film aslında erkeğin değil, kadının filmi. Ama bu hikayeler erkekler üzerinden anlatılıyor. Eskin’in çıkarımı, filmin birşeyi anlatmak için illa da onun doğrudan temsil edilmesi gerekmediğini gösterdiği yönünde. Benim bu çıkarıma konumuz bağlamında yapacağım ilave ise modern ya da medeni gibi kavramlarla da tanımlanan kültürlü kişiliklerin kadınlara insanca yaklaşım konusunda ilkel insandan (ya da yeri geldiğinde horlanan dağdaki çobandan) öyle fersah fersah ileri gittiğinin söylenemeyeceği… Kadın varlığını eşiti insan yerine koyma konusunda yaşanan güçlüğü kimi erkek bıçakla telafiye çalışıyor, kimisi de elindeki iyi bildiği kültürün silahlarına yapışıyor, fütursuzca… III- İşin aslında doğrudan gösterimin şok etkileriyle sorunu çözeceğini ummuyor kimse kanımca, kimse o kadar saf değil; sadece ürünü satma mantığıyla hareket eden gazete sorumlusu, dehşetli olayı daha önce görülmemiş çıplaklığıyla sunarken bunu bir çözüm arama kılıfıyla izah etme yolunu tutunuyor. Toplumun, bir yığın sebeple mizacı değişmekte olan kadın figürünün hazmını zorlaştırırken elleri kana bulamaya sürükleyen zaaflarını gidermenin, hastalıklarını iyileştirmenin yolunun dehşete sürükleyen teşhir olamayacağını pekâlâ söyleyebiliriz, işlenen cinayetlerin sunduğu perspektifte. Tersine söz konusu teşhir kimi yazarların da ifade ettiği gibi gazetelerin arka sayfalarında normal karşılanan –maço kültürün pişkince olağanlaştırdığı- müstehcen fotoğrafların mantığıyla bir yerde buluşuyor. Açık ki sergilendikçe azalmıyor cinayet türü, çoğalıyor; belli ki alınan tedbirler yetersiz, cezalar da suçun ağırlığına denk düşmüyor. İroni şurada ki evlilik bağını “kocamdır, sever de döver de “ klişesiyle algılayan kadınlar da bu kanlı resmi kurban olarak ucundan kıyısından üstlenmiş oluyorlar, çocuk yetiştirirken. Bu algının aileyi ayakta tutmaya yetmediği durumlarda sudan çıkmış balık misali de olsa bazen can havliyle, bazen de daha iyi bir hayat yaşama heyecanına tutunarak evlerini barklarını terk ediyorlar. Yuva öyle kolay terk edilmez oysa, canı pahasına terklerin anlamı da salt İbsen’in Nora’sının evini terkinin hikayesinde örneklenen modern kadının kişiliğini kanıtlamaya dönük macerasıyla açıklanamaz. Bu gidişata dehalet edecek yetkinlikte “merhametli” bir kavrayışın yokluğunda erkeklik onurunu yitirmeme telaşına düşen koca tapulu malları listesinde yer verdiği kadının peşine düşüyor, ya benimsin ya da kara toprağın diye bıçağa sarılmak üzere. Savunmasız kadını bir kez kocası öldürüyor, sonra da medya. Centilmenliği, kadına saygıyı, hayatın ağır yüklerini her alanda paylaşmayı “kılıbıklık” olarak işaretleyen –köylülükle hiç ilgisi olmayan- maço kültür bu toprakların öz malı mı, yoksa bir yerlerden ithal mı edildi? Cihan Aktaş/ Dünya BülteniBu haber 27874 defa okunmuştur.
|
NASİHATNAMAZ![]()
GALERİALAHA ISMARLADIMRAMAZANYEDİ KITA![]() MÜSLÜMANCA YAŞAMOSMANLI![]() ALPERENOSMANLI TORUNU![]() SIGARA İÇME![]() FATİH SULTAN MEHMET![]() İSLAM HUZURNAMAZINI KIL![]() YAVUZLAR BİTMEYECEKNECİP FAZIL KISAKÜREK![]() |
||||||||
TÜRKİYENİN MİLLİYETÇİ MUHAFAZAKAR BAĞIMSIZ HABER SİTESİ Altyapı: MyDesign Haber Sistemi |